Yaklaşık çeyrek asırdır süren ve son on yılda ivmelenen mevcut sermaye rejiminin
faşizme dönüşüm süreci, gerek devletin gerekse toplumun yeniden yapılandırılması
vb. boyutlarıyla sürerken; toplumsal taraflar bir yandan da 2023 seçimlerine
hazırlanıyor. Burjuva muhalefet 6’lı masa etrafında toplanmış, devri-sabık
yaratmadan “Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme” geçişle, sistemin bekasını
garantileyecek siyasal restorasyon peşinde. Sahici bir demokratikleşmenin yol ve
yordamlarını tartışan toplumsal muhalefetin farklı öbekleri içindeki en somut adımın
ise, HDP’nin çağrısıyla kuruluş süreci başlatılan “Demokrasi İttifakı” olduğu
görülmekte. Demokrasi İttifakı girişiminin henüz gelişkin bir programı yok. Ama
HDP’nin programı ve 4. Büyük Konferans’ta aldığı “Demokratik Cumhuriyeti İnşa
Edeceğiz” başlıklı kararı var. Bu karar ışığında faşizmin alt edilmesi üzerinden
hedeflenen “Demokratik Cumhuriyet”in ne olduğunu, ne olması gerektiğini, işçi sınıfı
partilerinin hedefiyle HDP-“Demokrasi İttifakı” hedefinin ilişkisi ve farklarını
özetleyerek güncel ve stratejik yönelimimize ışık tutmaya çalışacağım.

Sınıf Egemenliği Olarak Demokratik Cumhuriyet

Devlet sınıf egemenliği aracıdır. Hiçbir devlet sınıflar üstü olamayacağı gibi (geçici ve
istisnai ikili iktidar dönemlerinin özgünlüğü ayrı bir tartışma konusu) tüm sınıfların
devleti de olamaz. Sermaye sınıfı, sınıfsal egemenliğini ve tahakkümünü gizlemek
için genel olarak siyasal demokrasiden/demokratik cumhuriyetten söz eder. İşçi sınıfı
ve ezilenler ise “Kimin için, hangi sınıf/sınıflar için demokrasi?” sorusunu sorar ve

cevabını verir. Nerede siyasal demokrasiden ya da demokratik cumhuriyetten söz
ediliyorsa orada sınıf egemenliği vardır. Ya sermaye sınıfının “Demokratik
Cumhuriyeti” ya da işçi sınıfının ve ezilenlerin “Demokratik Cumhuriyeti”; ve
ezilenlerin demokratik cumhuriyeti “ancak ve ancak alenen Sosyal Cumhuriyet
olarak” vücut bulabilir.

Taktik ve Stratejik Hedef Bağlamında Demokratik Cumhuriyet

Sermaye egemenliğinin tek adam rejimi/totaliter rejim/oligarşik diktatörlük/faşizm gibi
rejimlerine karşı savunduğumuz demokratik cumhuriyet rejimi tüm inançların,
halkların, kültürlerin, kimliklerin, anadillerin eşit ve demokratik ortamda bir arada
yaşama zemini olabilir.
Böylesi bir özgürlükçü demokratik cumhuriyete, sermaye olabildiğince içini boşaltarak
biçimsel bir kabuk olarak sahip çıkarken, ezilenler sermaye egemenliğini sınırlayan
özgürlükçü ve eşitlikçi değerleri içermesine çabalarlar ve bunun için mücadele
ederler/etmelidirler.
Lenin’in saptamasıyla “Biz, kapitalizm koşulları altında proletarya için en iyi devlet
biçimi olarak demokratik cumhuriyetten yanayız; ama en demokratik burjuva
cumhuriyette bile, ücretli köleliğin halkın kaderi olduğunu unutmamalıyız.”
Dolayısıyla demokratik cumhuriyet koşullarında sınıf savaşımının daha bir gelişkin
süreceği açıktır. K. Marx’ın saptamasıyla, “demokratik cumhuriyette bin yıllık bir
çağın gelişimini gören ve burjuva toplumun bu sonuncu devlet biçimi altında sınıflar
arası büyük savaşın verileceğinden“ kuşku duyulamaz. Bu nedenle HDP ve
“Demokrasi İttifakı”nın stratejik hedefi olan “Demokratik Cumhuriyet”e komünist
örgütlenmeler taktik bir hedef olarak, sınıf savaşımının ilerletileceği ve siyasal
devrimle “Demokratik ve Sosyal Cumhuriyet”in inşa edileceği sürecin uğrağı olarak
anlam yüklerler/yüklemelidirler.

HDP Kararında Vücut Bulan Demokratik Cumhuriyet

Karardaki “Cumhuriyet’in yüz yıllık serüveni boyunca, farklı kimliklerin, kültürlerin,
anadillerin ve inançların varlığını inkâr eden, evrensel temel hakların reddine dayalı,
demokrasiden yoksun bir rejim süregelmiştir ve bu rejim artık miadını doldurmuştur”
saptamasıyla rejim eleştirisi yapılıyor ve kararın bütününde rejim değişikliği (sistem
değil) hedefi olarak “Demokratik Cumhuriyet”in sermaye sistemi içindeki “en iyi” rejim
olarak hedeflendiği ortaya konuyor.
Yine “‘Demokratik Cumhuriyet’, tüm inançların, halkların, kültürlerin, kimliklerin,
anadillerin eşit ve demokratik ortamda bir arada yaşamasının biricik zeminidir”
saptamasında siyasal ve sosyal hak eşitliği temelinde sermaye egemenliği altında bir
“Demokratik Cumhuriyet” hedeflendiğini görüyoruz.
“Özgürlükçü laikliğin tüm gereklerinin yerine getirilmesini, yaşanan tüm kimlik
sorunlarının eşit haklar temelinde çözülmesini esas alan ‘Demokratik Cumhuriyet’ininşası için mücadele yürütür” saptamasında da aynı perspektifin korunduğu
görülmekte.

Demokrasi İttifakının hedefi Demokratik Cumhuriyet olmalıdır

Bu saptamalara göre, HDP ve “Demokrasi İttifakı” sermaye egemenliğine son
vermeyen ama sınırlayan eşitlikçi bir “Demokratik Cumhuriyet” rejimini kazanmayı
stratejik hedef olarak önüne koymaktadır ki bu yerindedir düşüncesindeyim.
Sermayenin işi demokratik cumhuriyeti engellemek ya da işine geldiğinde içini
boşaltarak sahiplenmek olurken; HDP’nin ve ”Demokrasi İttifakı”nın görevi, ezilenler
lehine demokratik kazanımların azamiye çıkarıldığı ve kapitalizmin olabildiğince
sınırlandırıldığı “Demokratik Cumhuriyet” için mücadele olmalıdır. Ve kararın bu
kısmında konunun böyle konulduğu görülüyor.
Ancak HDP “Emeğin özgürlüğünün ve ekonomide demokrasinin egemen kılındığı,
yeni bir yaşamı savunur. Bunun gerçekleşmesi için; anti-kapitalist, doğrudan
demokrasiyi savunan ve emekten yana çözüm önerilerini bütünlüklü bir toplumsal
mücadele perspektifini içerecek şekilde, demokratik ve sosyal bir cumhuriyet
hedefine sevk etmeyi görev olarak önüne koyar…” HDP “Türkiye’de sömürülenlerin
ve ezilenlerin tarihsel bloğu olarak üçüncü yol siyasetini büyütmek için çabalar.
Politikanın toplumsallaşması, toplumun politikleşmesi anlayışıyla hareket eder.
Bunun somut politik ve örgütsel ifadesi olan ‘Demokrasi İttifakı’ zeminini inşa etmeyi,
‘Demokratik Cumhuriyet’ mücadelesinin ayrılmaz bir parçası ve başarısı için de bir
zorunluluk olarak görür.” saptamalarında karışıklık var.

Demokrasi İttifakı – Ezilenlerin Tarihsel Bloku ayrımı

Şu sorulara cevap verilmelidir: a- “Demokratik ve Sosyal Cumhuriyet” görevi ile
“Demokratik Cumhuriyet” hedefi özdeş görevler olarak mı farklı görevler olarak mı
görülüyor? b- “… Demokratik ve sosyal bir cumhuriyet hedefine sevk etmeyi görev
olarak önüne koyar” saptamasından, HDP’nin “Demokratik ve Sosyal Cumhuriyeti”
inşa görevi olduğunu mu, yoksa “Demokratik Cumhuriyet”te ortaya koyacağı çözüm
önerileriyle “Demokratik ve Sosyal Cumhuriyet” mücadelesinin önünü açma görevi
olduğunu mu anlayacağız? c- Ezilenlerin tarihsel bloku demokrasi bloku mudur,
yoksa devrim bloku mu?
Bu sorulara cevap verelim: Sömürülenlerin ve ezilenlerin tarihsel bloku devrim
blokudur, demokrasi bloku değil. “Demokrasi ittifakı” ile kapitalizmin “en iyi” devlet
biçimi olan “Demokratik Cumhuriyet”; “Devrim ittifakıyla” proletarya demokrasisinin bir
biçimi olan “Demokratik ve Sosyal Cumhuriyet” hedeflenir. HDP’nin ve/veya
“Demokrasi ittifakının” “Demokratik Cumhuriyet” rejimi hedefinin ötesinde,
“Demokratik ve Sosyal Cumhuriyet” hedefini görev olarak önüne koyması, sınıfsal
bileşimi, örgütlenme yapısı ve eylemliliğinin muhtevası vb. yönleriyle mümkün
değildir. HDP’nin stratejik görevi “Demokratik Cumhuriyet” ve Demokratik
Cumhuriyette ortaya koyacağı çözüm önerileriyle “Demokratik ve Sosyal Cumhuriyet”
mücadelesinin önünü açmak olmalıdır.Kararın bu yönüyle gözden geçirilmesi elzemdir.

İşçi Demokrasisi Olarak Demokratik ve Sosyal Cumhuriyet

Sermaye değerleri yerine komün değerlerinin egemen olduğu proletarya demokrasisi;
Marx’ın saptamasıyla “sosyal cumhuriyet, komünün yaptığı gibi, sermayenin ve
toprak sahiplerinin devlet makinesi üzerindeki gücünü” bertaraf ederek onun yerini
alır. İşçi sınıfının demokratik cumhuriyeti “ancak ve ancak alenen Sosyal Cumhuriyet
olarak mümkündür”
Elbette ezilenlerin iktidarı demokratik cumhuriyetin tüm olumlu özelliklerini içermelidir.
İşçi demokrasisi, burjuva demokrasisinden milyon kez daha demokratik olabildiği
ölçüde, sınıflarla birlikte kendini de sönümlendirecek devlet olmayan devlet olmayı/
işçi demokrasisi olmayı hak edebilir. Bu bağlamda işçi demokrasisi demokratik
cumhuriyettir ama sadece demokratik cumhuriyet değil aynı zamanda ve esas olarak
sosyal cumhuriyettir.