1. Sayı (Mart 2022)

2023 seçimleri Türkiye yakın tarihinin en önemli kavşaklarından biri olacak. İktidar blokunun 2015’ten bu yana süregiden faşizmi kurumsallaştırma saldırısını geri püskürtmenin siyasal koşulları olgunlaşıyor. İktidarla toplumun demokratik direnişi arasındaki güç mücadelesi 2021 ortalarından başlayarak stratejik denge aşamasına yaklaştı. Toplumsal ve demokratik muhalefet güçlerinin uyumlu ve bütünsel bir direniş çizgisi izlemesi halinde iktidar blokunun ağır bir siyasal yenilgiye uğrayarak dağılması artık sahici bir olasılık.

İktidar mücadelesinin merkezinde parlamento değil, elde etmek ve korumak için seçime katılanların yüzde 50+1’inin oyunu alması gereken Cumhurbaşkanlığı var. Erdoğan ve Bahçeli, bugün olsa akıllarından bile geçirmek istemeyecekleri bu yüksek barajı; toplumda “olağan” yaşama dönüş arzularının yüksek, özgürlükçü siyasal enerjinin hâlâ canlı olduğu 2017’de kendi elleriyle inşaya mecburdular. Kuvvetler ayrılığını yıkarak bir “olağanüstü hâl rejimi”ni “ebedileştirme”nin, çoğulculuktan otokrasiye -“tek adam iktidarına”- geçişin bedelini bu yüksek barajla ödemeksizin toplumun rızasına sahip olduklarına kendilerini bile inandıramazlardı.

Düzen içi ittifakın amacı “iktidar ve nimetleri”dir

Siyasal iktidara giden yol artık parlamentodan geçmiyor. Yasama erkini elde bulundurmak hâlâ önemsiz değilse de iktidar mücadelesinin hedefi doğrudan doğruya yürütmenin başına geçmek. Ne var ki siyasal rekabet kanallarının hâlâ açık kalabildiği bir rejimde hiçbir siyasal parti, tek başına toplumun yarısından çoğunun desteğini alamayacağına göre, bu ucube rejim altında cari siyasetin doğası da değişmek zorundaydı. Siyasal nizamın en küçük birimi artık partiler değil, resmen “ittifak” olarak adlandırılan bloklar, koalisyonlar, ortaklıklar vb… İktidarı ve nimetlerini istiyorsanız bir “ittifak”ınız olacak.

Böylece, Türkiye’nin egemen sınıf partilerinin söyleminde daha çok olağanüstü durumlar, büyük altüstlükler, toplumsal yarılmalar sırasında istisnai olarak gündeme gelen -ve o nedenle 12 Eylül rejimince yasaklanmış olan- “ittifaklar”, 2018’den bu yana artık cari siyasetin elemanter öğesi.

Bir kez böylece sıradan siyasetin gündelik işleyişinin başlıca operasyonel öğesi haline gelen “ittifak” kavramı, toplumsal ve demokratik muhalefetin farklı düzeylerde ve birbirinden farklı bağlamlarda güçlerini düzenlemesine özgü bir kavram olmaktan çıkarak gitgide düzen içi bir anlam edindi. Ezilen sınıfların toplumsal kurtuluş mücadelelerinin türevi olmaktan çok, Cumhur ve Millet ittifaklarının rekabetinin bir fonksiyonu olarak okunur oldu. Bunun gitgide toplumsal muhalefetin dil ve düşüncesine de bulaştığı görülüyor. Genel seçimler yaklaştıkça kendi rotasını mevcut ittifaklar ağının dışından götürmekte olan Halkların Demokratik Partisi (HDP) üzerinde giderek artan bir “üçüncü ittifak” veya bir “sol ittifak” oluşturmaya yönelik basınçlar bu açıdan çarpıcı bir örnek.

“Demokrasi İttifakı” mevcut “ittifak”larla aynı düzlemde değildir

Oysa HDP, 2020 Kongresinden bu yana bir siyasal durum çözümlemesine ve bir sınıf mevzilenmesi belirlemesine dayalı çok açık ama bambaşka bir ittifak siyasetini zaten takip edegeliyor. Kongre’nin 1 No.lu kararı şöyle diyor:

“Faşizmin kurumsallaştırılmaya çalışıldığı; Kürt düşmanı bir otoriter rejim inşasının biçimlendiği AKP-MHP iktidarı döneminde […] Partimiz, faşizmin kurumsallaşmasının engellenmesine yönelik mücadelesini, demokratik siyasetin tüm imkânlarını ve araçlarını kullanarak sürdürme kararlılığındadır.”

“[HDP] Asgari demokratik müştereklerde buluşabilecek bir Demokrasi İttifakını oluşturmayı öncelikli görevi olarak görür.”

HDP’nin dönemsel siyasetinin merkezinde yer alan “Demokrasi İttifakı” kolayca anlaşılacağı gibi kendisini ne seçimlerle sınırlayan ne de toplumdaki rolünü mevcut ittifaklar rejimini veri kabul ederek konumlandıran bir ittifaktır. Öteki “ittifak”larla aynı düzlem üzerine yerleşmez; iktidar blokuyla rekabet değil, mücadele halindedir.

Bu açıdan 2020 “Kongre Perspektif  Metni”nin HDP’nin tarihsel hedefleriyle güncel ittifaklarını nasıl uyumlulaştırdığına kısaca göz atmak, HDP’nin “Demokratik İttifak” çağrısını mevcut ittifaklar rejimiyle aynı düzleme indirgeme çabalarının beyhudeliğini idrak açısından da öğretici olacaktır:

“Demokrasi İttifakı, bütün toplumsal muhalefet ve demokrasi güçlerini kapsamakla birlikte, bu güçlerle sınırlanamaz. Bu güçlerle birlikte Türkiye halklarının ortak bir demokrasi programı etrafında birleşmesini, kendi demokratik halk iktidarı seçeneğini inşa […] sürecini ifade eder.

[…] Demokrasi İttifakı, siyasi iktidarın barışçı bir biçimde el değiştireceği, yurttaşların kendi geleceklerini ve içinde yaşayacakları siyasi ve ekonomik koşulları kendilerinin belirlemelerine imkân veren bir siyasi rejimin tesis edilmesi hedefiyle hareket eden bütün güçlerin birlikte siyasal mücadele zeminidir.

“Demokrasi İttifakı, işçilerin, yoksulların, kadınların, Kürtlerin ve bütün ezilenlerin kendi tarihsel amaçlarına ve  çıkarlarına ulaşmak için açık bir yoldan ilerleyebilecekleri bir yeni rejimin de kurucu gücü olmalarını sağlayacaktır. Kürtlerin kurucu ortağı olacakları böyle bir yeni düzende faşizm ve ırkçılık devletin cephaneliğinden tasfiye edilecek, toplum gerçek ihtiyaçları ve sorunları etrafında tartışma ve örgütlenme özgürlüğüne kavuşacak, büyük çoğunluğun ekonomik ve toplumsal kurtuluşuna doğru açık sınıf mücadelesi yolundan ilerleyecektir.”

“Bu yeni siyasi rejim biçimi, HDP’nin Üçüncü Yol’unun kapsayıcı, kuşatıcı niteliğini toplumun tamamı için görünür kılacak, kitlelerin siyasal eğitimini gerçekleştirecek, halkı kendi kendisini yönetmeye hazırlayacaktır. HDP’nin Üçüncü Yol önerisi, ancak büyük toplumsal güçler demokrasi yolundan geçip kendi öz çıkarlarının bilincine vardıkça anlam kazanacağı için, HDP hem Demokrasi İttifakının en enerjik bileşeni hem de bütün politik güçler arasında bu ittifaka en çok ihtiyaç duyan biricik sahici demokratik dinamiktir.”

Demokratik halk iktidarına doğru

Yeterince açık! Elbette HDP ve onun sosyalist ve demokratik bileşenleri, yaklaşan seçimlerin içerdiği dönüşüm imkânlarının da HDP’nin temsil ettiği siyasi gücün denklemde sahip olduğu göreli önemin de farkında. HDP bu gücü bizzat kendisinin bir tarihsel ittifakın -Kürdistan özgürlük hareketiyle Türkiye sosyalist hareketinin enternasyonalist damarlarının ittifakının- 2011 “Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku” bileşenlerinin tetiklediği momentumun eseri olmasına borçlu. HDP’nin aradığı “Demokratik İttifak”, gücünü cüce parlamenter hayallerden değil, demokratik halk iktidarı seçeneğini inşa hedefinden alıyor. Bunun için bütün bileşenleriyle birlikte HDP’nin ihtiyacı, kendisine “solculuk” aşılanması ya da “ehlileştirilmesi” değil, temsil ettiği kitlelerin; ezilen, sömürülen, dışlanan, tarihsel çıkarlarına düşman güçlerce yönetilen başka milyonlarla buluşması ve halkların kendilerinin efendisi olmalarına giden yolların açılabilmesidir.

Aslında çok karmaşık bir şey değil sözünü ettiğimiz: Bolivya, Şili ve Peru’ya bakın, ne demek istediğimizi göreceksiniz!