Kurumsallaşan mevcudiyeti ile hayatın her alanına sızan faşizm makbul kimlikler inşa
etmeye çalışmakta ve bu makbul kimliğin inşası sağ popülist vurgularla mümkün
olabilmektedir. Bununla birlikte eğer bir kimlik makbul değilse yok etmek üzerine
pratikler de beraberinde gelişmektedir. Makbul olmayan kimliklerin başında
gelenlerden biri, aşikar biçimde LGBTİ+’lardır.
LGBTİ+’ların makbul olamayışının altında birçok sebep olduğunu söylemek
mümkündür. Bunların en başında LGBTİ+ mücadelesinin kesişimsel oluşu gelir.
LGBTİ+ hareketi en temelinde makbul inşaya ve faşizmin her türlü mekanizmasına
karşı da mücadele eder.

Faşizm karşısında, mülteci karşıtlığı ile mücadele etmekten,
Kürt Özgürlük Hareketi ile dayanışmaya kadar farklı mücadele hatlarıyla yolunu
birleştirerek mücadelesini yürütür. Elbette politik mücadelenin her alanında olduğu
gibi LGBTİ+ mücadelesinde de farklı farklı yaklaşımlar bulunmakta ancak mevcut
koşullarda en geçerli ve kabul gören kavrayış kesişimsel LGBTİ+ mücadelesini
savunmaktır.
Kimlik mücadelesinin ötesi
Bu kesişimsellik bizlere aslında LGBTİ+ mücadelesinin tekil bir kimlik
mücadelesinden ötesi de olduğunu ifade eder. Başka bir tabirle bir LGBTİ+ hareketi
kesişimsel mücadele yürütmüyorsa tekil bir kimlik içinde sıkışmış ve kesin olmayan,
liberal hukuk sistemi içinde geçici çözümler arayan bir çizgiye oturur. Elbette bu çizgi
dahi LGBTİ+ mücadelesi için önemli bir potansiyel taşır. Bu potansiyel, antifaşist
mücadeleye eklemlenebilme potansiyelidir. Bu sebeple dışlanmamalıdır.
Bütün bunları pratik alanda incelediğimizdeyse aslında kesişimselliğin kendisi toplum
ile organik bir bağ ortaya koyar. Bunun sebebi ise LGBTİ+ mücadelesinin teorik bir
mücadelenin yanında varoluş mücadelesi de olmasıdır. LGBTİ+ hareketi ırkçılığa

karşıdır; çünkü örneğin Kürt bir LGBTİ+ ırkçılığın yanı sıra varoluşu sebebiyle de
ötekileştirilir ve katmanlı bir ezilmeyle karşı karşıya kalır. Mesela faşizmin de
beslendiği heteroseksist patriyarkal kapitalizme karşıdır; çünkü LGBTİ+’lara karşı
büyüyen politik, sosyal, ekonomik vb. saldırının temelinde bu sistem olduğunu
bilmektedir. İşte bu sebepledir ki faşizm LGBTİ+ hareketini bir düşman olarak
görmekte ve doğrudan doğruya onunla mücadele etmektedir.
Stonewall’dan Onur Ayı’na
LGBTİ+ hareketinin çıkış noktası olarak kabul edilen Stonewall direnişi bunun en açık
biçimidir. Stonewall olayı ilk değildi elbette ama sessiz kalınan son olaydı. Bir
sessizlik edasının çetin bir direnişe dönüşünün noktasıydı. Nitekim
Stonewall direnişi ile birlikte haziran ayı, bütün direniş renkleriyle ve
varoluşuyla LGBTİ+’ların direniş ayı olarak süregider. Onur Ayı birçok ülkede barış
içinde gerçekleşirken LGBTİ+’ları tehdit olarak algılayan ülkelerde ise saldırıya
uğramaktadır. Kurumsallaşan faşizm koşullarında Türkiye’de de makbul olmayan bir
kimlik olarak LGBTİ+’lara her koşulda ciddi fiziki zarar vermeye uzanan saldırılar
gerçekleşmektedir.
Bunun örneklerini geçtiğimiz Haziran ayında yoğunlaşmış bir şekilde deneyimledik.
2022 Onur Ayı kapsamında birçok üniversitede ve müşterek alanlarda gerçekleşen
etkinlikler şiddetle engellendi, yasaklandı. Bu sene yakın geçmişten farklı olarak
İslamcı ve faşist çetelerin tehditleri gözle görünür bir hal aldı. İstanbul Üniversitesi,
Marmara Üniversitesi gibi köklü üniversitelerde onur haftası kapsamında yapılan
etkinliklere faşist çeteler açıktan saldırdı. Fiziken karşılaşma olmadığı için ciddi
sonuçlar doğurmasa da böylesi karşılaşmaların yaratacağı sonuçlara ilişkin ipuçlarını
verdi. Onur yürüyüşlerine açık saldırı çağrısı
yapan İslamcı ve faşist gruplar Ankara’da alanda polis ile birlikte saldırıda
bulundu. Bu şiddet sarmalının bilançosu yaşanan fiziki saldırıların yanında 600’ün
üzerinde insanın gözaltına alınması, gözaltı otobüslerinde saatlerce bekletilmesi, avukatlar ile görüşmenin engellemeye çalışılması gibi kötü
muameleler oldu. Faşizmin LGBTİ+ hareketine dönük saldırısının ciddi boyutlara
ulaştığını bu rakamlardan bile anlamak mümkün.

Bugünden, bugünü değiştiren bir mücadele hattı

Bütün bunlardan diyalektik bir sorgu içinde devrimci mücadele için pay çıkaracak
olursak; kurumsallaşan faşizm karşısında antifaşist mücadele hattının vazgeçilmez
ittifaklarından LGBTİ+’lar ile saf tutmak yine vazgeçilmez bir görev olarak önümüzde
belirecektir. Antifaşist bir kavrayışla, genel ahlakın temellerini yıkan, toplumsal
ilişkilerdeki çok katmanlılığı görerek buna uygun örgütsel biçimler geliştiren, her türlü
indirgemeci mücadele anlayışını reddeden ve yalıtık bir kimlik siyaseti tuzağına
düşmeyerek heteronormatif partiyarkal kapitalizmi hedefine koyan, devrim yolunda
gelecek için bugünden, bugünü değiştiren bir mücadele hattını örmek temel görevdir.